PEYGAMBERLER EŞİT Mİ YOKSA ÜSTÜN OLANI VAR MI?
İddianın gücü: Zayıf
İddia:
Bakara-285 'te Peygamberler arasında fark olmadığı söylenirken, aynı surenin 253. ayetinde; "İşte bu peygamberlerin bir kısmını diğerlerine üstün kıldık.." denir.
Bakara-285 'te Peygamberler arasında fark olmadığı söylenirken, aynı surenin 253. ayetinde; "İşte bu peygamberlerin bir kısmını diğerlerine üstün kıldık.." denir.
Ayetler:
Elçi Rabbinden kendisine tüm indirilenlere iman etti, mü'minler de iman ettiler. Onlardan herbiri; Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inanırlar. O'nun elçilerinin hiçbiri arasında ayırım yapmazlar ve işittik itaat ettik, bizi bağışlamanı dileriz. Zira bütün yolculukların varış yeri sensin, derler.Bakara:285
O peygamberlerden bâzısını bâzısına üstün ettik. Onlardan Allah'la konuşan var, bâzılarının da derecelerini yüceltmiştir. Meryemoğlu İsa'ya apaçık deliller verdik, onu, Rûh-ul-Kudüs'le kuvvetlendirdik. Allah dileseydi onlardan sonrakiler, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra artık birbirlerini öldürmezlerdi. Ama gene de aykırılığa düştüler. İçlerinde inanan var, inanmayan var. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi, fakat Allah dilediğini, dilediği gibi yapar.Bakara:253
Cevap:
Peygamberler Peygamberlik unvanında hepsi aynıdır (285), fakat derece bakımından bir birbirlerinden farklıdırlar(253).Ayetlerde çelişki yoktur.
PEYGAMBERLER KİMİN SOYUNDAN?
İddianın gücü: Zayıf
İddia: Ayetler çelişkilidir.
Kur’an’daki ayetlerde birbirleriyle akrabalık bağları olan peygamberler arasında bilgiler vardır. Örneğin bir ayet şöyledir.
O'na (İbrahim'e) İshak ve Yakub'u bağışladık. Soyuna peygamberlik ve kitap verdik. Ödülünü bu dünyada verdik ve ahirette de erdemlilerle birlikte olacaktır. (29 Ankebut Suresi - 27)
Başka bir ayette ise her kavme bir elçi gönderildiği şöyle ifade edilir:
Her bir toplum için de, "ALLAH'a kulluk edin ve putperestlikten sakının," diyen bir elçi gönderdik. Onlardan kimine ALLAH yol gösterdi, kimi de sapıklıkta kalmağa mahkum oldu. Yeryüzünü dolaşın ve yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna dikkat edin. (16 Nahl Suresi - 36)
Cevap:
Ankebut suresinin 27. ayetinde söylenen İbrahim peygamberin soyuna peygamberlik verildiği gerçeğidir. Fakat “tüm peygamberler İbrahim soyundan geliyor” diye bir şart burada koşulmamıştır. İbrahim soyu dışından da başka peygamberler gönderilmiştir. Nahl suresinin 36. ayetinde de bu ifade edilir. Her kavme de Allahın emirlerini iletecek bir elçi gönderilmiştir. İki ayetteki ifade arasında bir çelişki yoktur.
YUNUS PEYGAMBER AFFEDİLMESEYDİ BAŞINA NE GELECEKTİ? BALIĞIN KARNINDA MI KALACAKTI, SAHİLE Mİ ATILACAKTI?
İddianın gücü: Kuvvetli
İddia:Saffat suresinin 143. ve 144. âyetlerinde:
"Eğer o, Allah'ı tespih edip yüceltenlerden olmasaydı, mutlaka insanların diriltileceği güne kadar balığın karnında kalırdı."
diyor. Ama Kalem sûresinin 49. âyetinde ise:
"Şayet Rabb'inden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka kınanmış bir halde ıssız bir yere atılacaktı."
diyor. Burada bir çelişki yok mudur? Yani eğer tövbe etmeseydi, bunların hangisi başına gelecekti; yeniden diriltileceğimiz güne kadar balığın karnında mı kalacaktı, sahile mi atılacaktı?
Cevap:
Ayetlere farklı yorumlar getirilmiştir:
1. Yunus aleyhisselamı yutan balık, balina veya yunus balığı olmalıdır. Demek ki balık, Yunus aleyhisselamı dışarı atmasaydı o, balığın midesinde ölecek (Sâffât, 37/143-144), ikisi birlikte denizden dışarı atılacaklar (Kalem, 68/49) ve balığın karnı Yunus aleyhisselamın kabri olacaktı. İki ayet birlikte düşünülünce çıkan sonuç budur.
2. Ayetler ;Yunus affedilmeseydi, balığın karnında, kıyamete değin kalakalır, sonra da, kıyametin çırılçıplak olan sahrasına mezmûm bir durumda atılırdı." anlamına gelmektedir.
Ayetin zahirinden, onun balığın karnında haşre dek ölü olarak kalacak olması anlaşılmaktadır.
Balığın herhangi bir belâya uğramadan o güne kadar durması da muhal olamaz. Cenab-ı Hak her şeye kadirdir.
Not: İlk görüş bilimsel ve akla daha uygundur.
YUNUS PEYGAMBER KIYIYA ATILDI MI , ATILMADI MI?
İddianın gücü: Zayıf
İddia:
Saffat:145e göre atıldı, Kalem :49'a göre atılmadı.
İddia:
Saffat:145e göre atıldı, Kalem :49'a göre atılmadı.
Ayetler:
"Eğer o, Allah'ı tespih edip yüceltenlerden olmasaydı, mutlaka insanların diriltileceği güne kadar balığın karnında kalırdı."Saffat:143:144
Ama balığın karnında bizi andı, tesbih etti biz de O'nu hasta bir halde, gölgesiz boş bir yere bıraktık.Saffat:145
Ve üstüne (gölge yapması için) kabak türünden geniş yapraklı bir nebat bitirdik.Saffat:146
Kalem :49. :
"Şayet Rabb'inden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka kınanmış bir halde ıssız bir yere atılacaktı."
Ama balığın karnında bizi andı, tesbih etti biz de O'nu hasta bir halde, gölgesiz boş bir yere bıraktık.Saffat:145
Ve üstüne (gölge yapması için) kabak türünden geniş yapraklı bir nebat bitirdik.Saffat:146
Kalem :49. :
"Şayet Rabb'inden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka kınanmış bir halde ıssız bir yere atılacaktı."
Cevap:
Ayetlerde bahsedilen birbirinden farklı durumlardır.İdda ile alakası yoktur.Saffat:145'de balığın karnından bir sahile vurarak canlı kurtulması anlatılırken;Kalem :49 da affedilmeseydi balığın karnında bir kıyıya ölü olarak atılacağı anlatılmaktadır.Yunus peygamber affedilmiş ve Saffat:145'deki durumu yaşamıştır.
NUH TUFANI GERÇEK Mİ? NUH TUFANI NASIL OLDU?
İddianın gücü: Zayıf
İddia: İddianın gücü: Zayıf
1- Tüm dünya yüzeyini kaplayacak miktarda su yeryüzünde bulunmamaktadır.
2-Pek çok canlı türü yalnız kendi doğal ortamında yaşar.
3- Hayvanların her türünden iki çift gemiye sığamaz.
Ayetler:
Nuh suresi ve Hud suresinde uzunca Nuh tufanından bahsedilmektedir.Tufan anını ise aşağıdaki ayetler anlatır:
Sonucu emrimiz gelip tandırın altından su kaynamaya başlayınca her mahlûktan birer çifti ve helâki taktîr edilenden başka âilenden olanları ve inananları gemiye yükle dedik; zâten maiyetinde bulunan inanmış kişiler de pek azdı.Hud:40
(Nuh) dedi ki: "Gemiye binin! Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah'ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir."Hud:41
Ve derken onları götüren gemi, dağ gibi dalgaların arasında seyre koyuldu. Ve o an kıyıda kalan oğluna Nuh: “Oğulcuğum” diye bağırdı. “Gel bin bizimle gemiye, o gerçekleri örtbas edenlerle beraber olma!”Hud:42
O, dağda bir yere sığınırım ben dedi. Nûh, bugün dedi Allah'ın acıdığı kişilerden başka onun emrinden kurtulacak yok ve derken aralarına bir dalgadır giriverdi ve o da boğulanlara katıldı.Hud:43
Ve: “Ey arz (yeryüzü), suyunu yut! Ey sema (suyunu) tut!” denildi. Ve su çekildi ve emir yerine getirildi. Ve (gemi), Cudi (dağı)nın üzerine yerleşti. Ve zalim kavme: “Uzak olsunlar.” denildi.Hud:44
Cevap:
Nuh suresi ve Hud suresinde uzunca Nuh tufanından bahsedilmektedir.Tufan anını ise aşağıdaki ayetler anlatır:
Sonucu emrimiz gelip tandırın altından su kaynamaya başlayınca her mahlûktan birer çifti ve helâki taktîr edilenden başka âilenden olanları ve inananları gemiye yükle dedik; zâten maiyetinde bulunan inanmış kişiler de pek azdı.Hud:40
(Nuh) dedi ki: "Gemiye binin! Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah'ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir."Hud:41
Ve derken onları götüren gemi, dağ gibi dalgaların arasında seyre koyuldu. Ve o an kıyıda kalan oğluna Nuh: “Oğulcuğum” diye bağırdı. “Gel bin bizimle gemiye, o gerçekleri örtbas edenlerle beraber olma!”Hud:42
O, dağda bir yere sığınırım ben dedi. Nûh, bugün dedi Allah'ın acıdığı kişilerden başka onun emrinden kurtulacak yok ve derken aralarına bir dalgadır giriverdi ve o da boğulanlara katıldı.Hud:43
Ve: “Ey arz (yeryüzü), suyunu yut! Ey sema (suyunu) tut!” denildi. Ve su çekildi ve emir yerine getirildi. Ve (gemi), Cudi (dağı)nın üzerine yerleşti. Ve zalim kavme: “Uzak olsunlar.” denildi.Hud:44
Cevap:
İddia kendi kurgusu içinde güçlü görünse de zayıftır.Çünkü kurgulanan tufan şekli kuranda bahsedilen tufan şekli değildir.İnanmayanların ve bilmeyenlerin kurgusuna göre tufan dünyayı su basmasıyla oluşmuştur.Oysa ki Nuh tufanında dünyayı su basmamış belirli bir bölge sular altında kalmıştır.Bahsedilen gemi de bugünkü kafalar da canlandırılan modern bir gemi değil basit ,ilkel ahşaptan bir ulaşım aracıdır.
Nuh kavmi üzerene inen tufan da Nuh kavmiyle sınırlıydı. Peygamber kıssalarında kavimlerin (Lut kavmi vb.) cezalandırılmasında nasıl ki o Peygamberin gönderildiği kavim konu edilirse Nuh tufanı da öyledir. Nuh kavmiyle sınırlıdır.Kerîm’e göre Hz. Nûh, kendi kavmine peygamber olarak gönderilmiş ve tûfan, Nûh’un kavminden iman etmeyenleri cezalandırmak için gelmiştir.Dolayısıyla bir kavmin inanmayanları için gelen bir felâketi bütün dünyaya teşmil edip bazı inançsızlar sebebiyle canlıları yok etmek, ilâhî adaletle de bağdaşmaz.
Nuh bütün dünyaya gönderilmiş bir peygamber değildi.O peygamber olduğu sırada başka kavimlere gönderilen başka peygamberler de olabilir. (Aynı kavme beraber gönderilen Musa ve Harun gibi. Yada ayrı ayrı kavimlere gönderilen İbrahim ve Lut gibi. )
Gemiye aldığı çiftler de kendi kavminin mıntıkasında olup , boğulma ve türlerinin yok olma riski olan canlılardandır. Kavim derken illaki büyük bir topluluk düşünmemek gerek. Örneğin Yunus peygamber 100.000. veya daha fazla kişiden oluşmuş bir topluluğa, ( 200.000.- kişiden az ) gönderilmişti.
Not: Tevrat’a göre yeryüzünde insanın kötülüğü çoğalınca; Tanrı, insanları yok etmeye karar vermiştir. [Kitâb-ı Mukaddes, Eski Ahit, Yaratılış, 6/5:7, 13.].Dünyayı su basması görüşünün kaynağı burasıdır.
AD KAVMİ KAÇ GÜNDE HELAK EDİLDİ 1 Mİ , 8 Mİ?
İddianın gücü: Zayıf
İddia: Ayetler çelişkilidir.
Ayet:
Biz, o uğursuz (felaket yüklü ve) sürekli bir günde üzerlerine 'kulakları patlatan bir kasırga' gönderdik. (54 Kamer Suresi - 19)(Allah) Onu, yedi gece ve sekiz gün, aralık vermeksizin üzerlerine musallat etti. Öyle ki, o kavmin, orada sanki içi kof hurma kütükleriymiş gibi çarpılıp yere yıkıldığını görürsün. (69 Hakka Suresi - 7)
Kamer suresinde de Hakka suresinde de söylenen ayrı ve anlatılanlar da ayrıdır. Kamer suresinde kasırganın gelişi yani başlangıcı uğursuz bir günde olduğu bildirilirken, Hakka suresinde ise bu gelen kasırganın yedi gece ve sekiz gün sürdüğü açıklanmaktadır. Yani iki ayet birlikte düşünüldüğünde Ad kavmine gelen felaket uğursuz bir günde gelmiş ve geldikten sonra da yedi gün sekiz gece aralıksız sürmüştür.
Dediler ki: "Musa bize geri dönene kadar, ona (buzağıya) tapınıp durmaya devam edeceğiz. "Taha:91
Musa gelince: «Harun! Onlarin sapittigini gorunce seni benim yolumdan gitmekten alikoyan nedir? Benim emrime karsi mi geldin?» dedi.Tah:92:93
(Musa A.S): “Artık git! Senin için (söz konusu olan), bütün hayatın boyunca “(bana) dokunmayın” demendir. Muhakkak ki senin için asla vazgeçilmeyecek bir vaad (ceza) vardır. Ve ona, ısrarla kendini vakfettiğin (taptığın) ilâhına bak! Onu mutlaka yakacağız. Sonra da elbette onu, toz haline getirerek (küllerini) savurup denize atacağız.” dedi.Taha:97
FİRAVUN'UN CESEDİNİN KORUNMASI :
HZ.MUSA’NIN KAVMİ BUZAĞIYI NE ZAMAN KIRDI?
İddianın gücü: Zayıf
İddia:
Musâ’nın kavmi onun (Tur’a gitmesinin) ardından, ziynet eşyalarından, böğürmesi olan bir buzağı heykeli (yaparak ilah) edindiler." (7:148) Musa'nın kavmi, Musa Tur'dan dönmeden önce mi (7:149) yoksa döndükten sonra mı (20:91) bu hatalarından vazgeçip tövbe ettiler?
Musâ’nın kavmi onun (Tur’a gitmesinin) ardından, ziynet eşyalarından, böğürmesi olan bir buzağı heykeli (yaparak ilah) edindiler." (7:148) Musa'nın kavmi, Musa Tur'dan dönmeden önce mi (7:149) yoksa döndükten sonra mı (20:91) bu hatalarından vazgeçip tövbe ettiler?
Ayetler :
Musa (A.S)’nın kavmi, ondan sonra (Musa A.S’ın Tur dağına gitmesinden sonra) ziynet eşyalarından, böğüren (ses çıkaran) bir buzağı heykeli (yapıp) onu (ilâh) edindiler. Onun, onlarla konuşmadığını ve onları yola hidayet etmediğini (hidayete erdirmediğini) görmüyorlar mı? Onu (ilâh) edindiler ve zalimler oldular.Araf:148Dediler ki: "Musa bize geri dönene kadar, ona (buzağıya) tapınıp durmaya devam edeceğiz. "Taha:91
Musa gelince: «Harun! Onlarin sapittigini gorunce seni benim yolumdan gitmekten alikoyan nedir? Benim emrime karsi mi geldin?» dedi.Tah:92:93
Ve ellerinin arasına düşürülünce (akılları başlarına gelince pişman oldular) dalâlete düşmüş olduklarını gördüler: “Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi mağfiret etmezse, mutlaka biz hüsrana düşenlerden oluruz.” dediler.Araf:149
Cevap:
Cevap:
Olayda tüm hikaye göz önünde alındığında bir çelişki yok .Hz.Musa dağa gidiyor.Ardından put yapılıyor.Musa dönünce onları bu halde buluyor.Samiriyi lanetliyor, kardeşine kızıyor.Putu yakıp denize atıyor.Putun kendisine bile faydası olamadığını görenler pişman oluyur.
YAHUDİLER BUZAĞIYA TAPTIKLARINA PİŞMAN OLDU MU OLMADI MI?
İddianın gücü: Zayıf
İddia: Ayetler çelişkilidir.
İddianın gücü: Zayıf
İddia: Ayetler çelişkilidir.
Ayetler:
Ne zaman ki (yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları) elleri arasına düşürüldü ve kendilerinin gerçekten şaşırıp-saptıklarını görünce: "Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrana uğrayanlardan olacağız" dediler. (7 Araf Suresi - 149)
Ne zaman ki (yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları) elleri arasına düşürüldü ve kendilerinin gerçekten şaşırıp-saptıklarını görünce: "Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrana uğrayanlardan olacağız" dediler. (7 Araf Suresi - 149)
Demişlerdi ki: "Musa bize geri gelinceye kadar ona (buzağıya) karşı bel büküp önünde eğilmekten kesinlikle ayrılmayacağız." (20 Taha Suresi - 91)
Cevap:
Buradaki iddianın ne kadar anlamsız olduğu bir defa okumakla bile rahatlıkla anlaşılabilmektedir. Araf Suresin 149. ayetinde Yahudilerin Musa’nın dönüşünden sonra pişman oldukları ifade edilmektedir.
Taha Suresinin 91. ayetinde ise puta tapmaktan vazgeçmeyeceğiz ifadesini Musa gelmeden önce söylemişlerdir. Bunlar normalde çok kolay anlaşılabilecek konular olmasına rağmen, Kur’an’da çelişki vardır iddiasında bulunanlar tarafından kullanıldığı için burada bizde yer vermek zorunda kalıyoruz. Oysa normal akla sahip bir insanın okuduğunda rahatlıkla anlayabileceği bir konu bu ayetlerde aktarılmış bir durumdadır.
Enam-146. Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık.
Kur'an'da Musevilerden Yahudi diye bahsediliyor. Halbuki o dönemde Yahudi olduğu halde Hristiyan olanlar çok. Madem ki "Hristiyan" yani "İsacı" diyor, "Musevi" yani "Musacı" da denebilirdi. Bu genelleme yanlıştır. Günümüzde de Yahudi olanlar içinde ateisti, dinsizi, Hristiyanı, müslümanı, Budisti vardır.
LUT'UN KARISI MI YAŞLI KADIN MI?
İddianın gücü: Zayıf
İddia:
Onu ve ailesini kurtardık. Karısı hariç. O geride kalanlardan oldu. (7 Araf Suresi - 83)
ÖZET: Geride kalan Lut'un yaşlı karısı idi.
LUT'UN KAVMİNİN CEVABI HANGİSİ?
İddianın gücü: Zayıf
İddia: Ayetler çelişkilidir.
Halkının cevabı, ancak şunları söylemek oldu: "Onları kentinizden çıkarın. Bunlar çok temiz insanlarmış!" (7 Araf Suresi - 81/82)
Halkının biricik karşılığı, "Doğrulardan isen ALLAH'ın azabını getir bakalım," demeleri oldu. (29 Ankebut Suresi – 29)
Cevap:
Her zamanki gibi yine ayetlerin tamamı alınmadan çarpıtma yapılmış ,Ayetlerin tamamı alındığında hiç bir çelişki olmadığı görülmektedir.
"Siz kadınları bırakıp erkeklere cinsel duygularla yöneliyorsunuz. Siz sınırı aşan bir topluluksunuz!" Halkının cevabı, ancak şunları söylemek oldu: "Onları kentinizden çıkarın. Bunlar çok temiz insanlarmış!"(7 Araf Suresi - 81/82)
"Siz erkeklerle cinsel ilişki kuruyor, yolları kesiyor ve toplantılarınızda her kötülüğü işliyorsunuz." Halkının biricik karşılığı, "Doğrulardan isen ALLAH'ın azabını getir bakalım," demeleri oldu.(29 Ankebut Suresi – 29)
İki farklı olayda ve zamanda geçen iki ayrı diyalogdan bahsediliyor.Farklı iki durum karşısında verilen iki ayrı tepki."Kentten çıkarma" olayı en son tepkidir.Bu olaydan sonra Hz. Lut oradan ayrılmış kavmi de helak olmuştur.

Buradaki iddianın ne kadar anlamsız olduğu bir defa okumakla bile rahatlıkla anlaşılabilmektedir. Araf Suresin 149. ayetinde Yahudilerin Musa’nın dönüşünden sonra pişman oldukları ifade edilmektedir.
Taha Suresinin 91. ayetinde ise puta tapmaktan vazgeçmeyeceğiz ifadesini Musa gelmeden önce söylemişlerdir. Bunlar normalde çok kolay anlaşılabilecek konular olmasına rağmen, Kur’an’da çelişki vardır iddiasında bulunanlar tarafından kullanıldığı için burada bizde yer vermek zorunda kalıyoruz. Oysa normal akla sahip bir insanın okuduğunda rahatlıkla anlayabileceği bir konu bu ayetlerde aktarılmış bir durumdadır.
KURAN NEDEN HEP YAHUDİ PEYGAMBERLERDEN BAHSEDİYOR?
İddianın gücü: Zayıf
İddia:
Cevap :
Kuran’da sadece İsrail’e gönderilen peygamberler bulunmamaktadır. Ayrıca İsrail kelimesiyle Yahudi kelimesi bir birine karıştırılmıştır, İsrail Yakup peygamberin adıdır, Yahudiler ise bir boydur. Kuran’da değişik kavimlere ( Ad kavmi,semud kavm vb. ) gelen peygamberlerin kıssaları da var, sayısal ağırlıklı olarak Kuran’ın indiği çevrede yaşamış olan Peygamber kıssalarının konu edilmesinde tebliğ açısından fayda vardır.
Cevap :
Kuran’da sadece İsrail’e gönderilen peygamberler bulunmamaktadır. Ayrıca İsrail kelimesiyle Yahudi kelimesi bir birine karıştırılmıştır, İsrail Yakup peygamberin adıdır, Yahudiler ise bir boydur. Kuran’da değişik kavimlere ( Ad kavmi,semud kavm vb. ) gelen peygamberlerin kıssaları da var, sayısal ağırlıklı olarak Kuran’ın indiği çevrede yaşamış olan Peygamber kıssalarının konu edilmesinde tebliğ açısından fayda vardır.
KURANDA NEDEN TÜM YAHUDİLER MUSEVİ OLARAK ANLATILIYOR?
İddianın gücü: Orta
İddianın gücü: Orta
İddia:
Musevilere "Yahudi" denmesi:Enam-146. Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık.
Kur'an'da Musevilerden Yahudi diye bahsediliyor. Halbuki o dönemde Yahudi olduğu halde Hristiyan olanlar çok. Madem ki "Hristiyan" yani "İsacı" diyor, "Musevi" yani "Musacı" da denebilirdi. Bu genelleme yanlıştır. Günümüzde de Yahudi olanlar içinde ateisti, dinsizi, Hristiyanı, müslümanı, Budisti vardır.
Cevap:
Yahudi kelimesi Kuran’da bir inanç tanımlaması olarak vurgulandığından Tevrat’a inan kimseleri kapsamaktadır,Bu gün bile Yahudi dendiğinde Musevi, Arap dendiğinde Müslüman, Avrupalı deyince Hırıstiyan çağrışmaktadır.LUT'UN KARISI MI YAŞLI KADIN MI?
İddianın gücü: Zayıf
İddia:
Lut kavminin helakiyle ilgili ayetlerde geride kalan yaşlı bir kadından söz edilir, başka bir ayette ise geride kalanın Lut’un karısı olduğu söylenir.
Ayet:
Onu ve tüm ailesini kurtardık. Yalnız bir yaşlı kadın hariç; geride kalanlardan idi. (26 Şuara Suresi - 170/171)Ayet:
Onu ve ailesini kurtardık. Karısı hariç. O geride kalanlardan oldu. (7 Araf Suresi - 83)
Cevap:
Ayetlerdeki ifadelerden Lut’un karısının geride kalan tek kişi olduğu anlaşılmaktadır. Diğer ayette ise onun yaşlı bir kadın olduğu anlaşılmaktadır. İki ayette bir çelişki yoktur. Ayetlerdeki ifadeler bir birini tanımlamaktadır.
Ayetlerdeki ifadelerden Lut’un karısının geride kalan tek kişi olduğu anlaşılmaktadır. Diğer ayette ise onun yaşlı bir kadın olduğu anlaşılmaktadır. İki ayette bir çelişki yoktur. Ayetlerdeki ifadeler bir birini tanımlamaktadır.
ÖZET: Geride kalan Lut'un yaşlı karısı idi.
LUT'UN KAVMİNİN CEVABI HANGİSİ?
İddianın gücü: Zayıf
İddia: Ayetler çelişkilidir.
Halkının cevabı, ancak şunları söylemek oldu: "Onları kentinizden çıkarın. Bunlar çok temiz insanlarmış!" (7 Araf Suresi - 81/82)
Halkının biricik karşılığı, "Doğrulardan isen ALLAH'ın azabını getir bakalım," demeleri oldu. (29 Ankebut Suresi – 29)
Cevap:
Her zamanki gibi yine ayetlerin tamamı alınmadan çarpıtma yapılmış ,Ayetlerin tamamı alındığında hiç bir çelişki olmadığı görülmektedir.
"Siz kadınları bırakıp erkeklere cinsel duygularla yöneliyorsunuz. Siz sınırı aşan bir topluluksunuz!" Halkının cevabı, ancak şunları söylemek oldu: "Onları kentinizden çıkarın. Bunlar çok temiz insanlarmış!"(7 Araf Suresi - 81/82)
"Siz erkeklerle cinsel ilişki kuruyor, yolları kesiyor ve toplantılarınızda her kötülüğü işliyorsunuz." Halkının biricik karşılığı, "Doğrulardan isen ALLAH'ın azabını getir bakalım," demeleri oldu.(29 Ankebut Suresi – 29)
İki farklı olayda ve zamanda geçen iki ayrı diyalogdan bahsediliyor.Farklı iki durum karşısında verilen iki ayrı tepki."Kentten çıkarma" olayı en son tepkidir.Bu olaydan sonra Hz. Lut oradan ayrılmış kavmi de helak olmuştur.
FİRAVUN BOĞULDU MU ,KURTULDU MU?
Ayetler:
"Göklerin ve yerin Rabbi'nden başkasının bu delilleri indirmediğini iyi biliyorsun. Firavun, seni mahvolmuş biri olarak görüyorum!" Onları yeryüzünden kaldırmak isteyince de onu ve beraberindekileri topluca suda boğduk. ( İsra Suresi – 102-103)
"Çok geç! Daha önce baş kaldırmış ve bozgunculardan olmuştun. Senden sonraki kuşaklara ibret olman için bugün senin cesedini koruyacağız. Ne var ki insanların çoğunluğu işaretlerimizden habersizdirler." (Yunus Suresi - 91/92)
İddianın gücü: Zayıf
İddia: Ayetler çelişkilidir.
Ayetler:
"Göklerin ve yerin Rabbi'nden başkasının bu delilleri indirmediğini iyi biliyorsun. Firavun, seni mahvolmuş biri olarak görüyorum!" Onları yeryüzünden kaldırmak isteyince de onu ve beraberindekileri topluca suda boğduk. ( İsra Suresi – 102-103)
"Çok geç! Daha önce baş kaldırmış ve bozgunculardan olmuştun. Senden sonraki kuşaklara ibret olman için bugün senin cesedini koruyacağız. Ne var ki insanların çoğunluğu işaretlerimizden habersizdirler." (Yunus Suresi - 91/92)
Cevap :
İsra suresindeki ayetler baktığımızda Firavun ve onunla birlikte olanların boğulduğu söylenmektedir. Yunus Suresinde ise söylenen cesedinin korunduğudur. Burada korunan canlı olarak bedeni değildir. Musa’nın peşinde onu takip etmek için yarılan denize giren Firavun denizin tekrar kapanmasıyla boğulmuştur. Fakat onun ölü bedeni bu esnada kaybolmamış ve korunmuştur. Bu korunan ceset mumyalanmış olarak günümüze kadar da gelmiştir.
Dolayısıyla bu ayetler de Firavun’un canlı olarak korunduğu yönünde bir ifade yoktur. Ayetler arasında da herhangi bir çelişki yoktur.

İdianın gücü: Orta
İddia:
Yunus suresi 90. 91. Ve 92. Ayetlerinde firavunun kızıl denizde bir Müslüman olarak öldüğünden bahseder. Devamında ise aleme ibret için cesedinin bozulmadan muhafaza edileceği anlatılır. Firavun döneminde İslam veya Müslümanlık diye bir kelime söylem var mıydı? Orada firavunun peşine düştüğü Yahudiler idiyse neden Yahudi olarak ölüyorum demedi de hiç bilmediği bir dinin adını verdi?
İngiltere British müzesinde sergilenen firavun mumyasının yanında çanak çömlek ve diğer firavuna ait eşyalar var. Firavun Yahidilerin peşine çanak çömlekle mi düştü? Kaldı ki firavun dönemi M.Ö. 3.000 yıllarına gider. Bölge ise Mısır’ın medeniyet olarak nerelere geldiğini ve mumyalamanın yapıldığını, krallarının cesetlerinin bozulmadan korunduklarını zaten bilir. Hal böyle iken bunun Kuran da bir mucize gibi gösterilmesi epeyce bir düşündürücü değil midir? Firavunu kızıl denizin dibinden hangi dalgıç çıkarmış, yoksa firavun mezarında mumyalı olarak mı bulundu? Hepsinden önemlisi böyle bir mumyalama tekniğinin Mısır da mevcut olduğu bilinirken bunun bir İslam’i mucize olarak sunulması etik midir?(Bu yazı Allahdostuseyyid tarafından hazırlanmıştır)
Ayetler:
İsrailoğullarını denizden geçirdik, derken Firavun'la askeri de azgınlıkla, düşmanlıkla peşlerine düştü onların, sonucu su boğazına girince boğulurken inandım, gerçekten de İsrailoğullarının inandığı Tanrıdan başka tapacak yok ve ben Müslümanlardanım dedi.İngiltere British müzesinde sergilenen firavun mumyasının yanında çanak çömlek ve diğer firavuna ait eşyalar var. Firavun Yahidilerin peşine çanak çömlekle mi düştü? Kaldı ki firavun dönemi M.Ö. 3.000 yıllarına gider. Bölge ise Mısır’ın medeniyet olarak nerelere geldiğini ve mumyalamanın yapıldığını, krallarının cesetlerinin bozulmadan korunduklarını zaten bilir. Hal böyle iken bunun Kuran da bir mucize gibi gösterilmesi epeyce bir düşündürücü değil midir? Firavunu kızıl denizin dibinden hangi dalgıç çıkarmış, yoksa firavun mezarında mumyalı olarak mı bulundu? Hepsinden önemlisi böyle bir mumyalama tekniğinin Mısır da mevcut olduğu bilinirken bunun bir İslam’i mucize olarak sunulması etik midir?(Bu yazı Allahdostuseyyid tarafından hazırlanmıştır)
Ayetler:
Allah şöyle buyurdu: “Şimdi mi? Oysa daha önce isyan etmiş, bozgunculardan olmuştun.
O halde bugün biz de, senden sonra(senin arkanda ,ardından gelenlere,sen takip edenlere ,yolundan gelenlere) ibret olasın diye yalnız cesedini kurtaracağız ve şüphe yok ki insanların çoğu, bizim delillerimizden gaflettedir.Yunus:90:91:92
Cevap:
Musa’nın, İsa’nın ve diğer Peygamberlerin tebliğ ettiği din Allah'ın diniydi ve o zaman ki adı ve emirleri ne olursa olsun bu dinlerin adı İslam, inanalar da Müslüman idi.
Kuran-ı Kerim’de Müslüman Allah Teala’nın emirleri karşısında mutlak bir teslimiyet içinde olan kişi anlamına gelir. Müslüman olmak kâmil halisane bir tevhit inancına sarılmayı ve her türlü şirk ve ikili tapınmadan uzak durmayı gerektirir. İşte bu yüzden Kuran-ı Kerim, Hz. İbrahim’i (a.s), Müslüman olarak tanıtmaktadır.
O’nun ortağı yoktur. Ve ben bununla emrolundum. Ve ben, müslümanların (teslim olanların) ilkiyim.Enam:163
Mûsâ dedi ki: "Ey kavmim, eğer Allâh'a inandıysanız, gerçekten Müslüman insanlar iseniz o'na dayanın." 10/84
"Bir zaman Rabbi ona: "İslâm ol" dediğinde, İbrahim: "Alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum." demişti. İbrahim İslâm ümmetinden olmayı oğullarına da vasiyet etti. Yakub da onu tavsiye ederek: "Oğullarım! Allah sizin için bu dini seçti. O halde sizler sadece Müslümanlar olarak can verin." dedi. Yoksa siz Yakub'a ölüm geldiği sırada yanında mı bulunuyordunuz? O zaman o, oğullarına: "Benden sonra neye tapacaksınız?" demiş, oğulları da:"Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilâhı olan tek ilâha kulluk edeceğiz. Bizler O'na teslim olduk." demişlerdi."(Bakara, 2/131-133).
Firavun'un Cesedinin Sahile Atılması Meselesi :
Mûsâ dedi ki: "Ey kavmim, eğer Allâh'a inandıysanız, gerçekten Müslüman insanlar iseniz o'na dayanın." 10/84
"Bir zaman Rabbi ona: "İslâm ol" dediğinde, İbrahim: "Alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum." demişti. İbrahim İslâm ümmetinden olmayı oğullarına da vasiyet etti. Yakub da onu tavsiye ederek: "Oğullarım! Allah sizin için bu dini seçti. O halde sizler sadece Müslümanlar olarak can verin." dedi. Yoksa siz Yakub'a ölüm geldiği sırada yanında mı bulunuyordunuz? O zaman o, oğullarına: "Benden sonra neye tapacaksınız?" demiş, oğulları da:"Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilâhı olan tek ilâha kulluk edeceğiz. Bizler O'na teslim olduk." demişlerdi."(Bakara, 2/131-133).
Firavun'un Cesedinin Sahile Atılması Meselesi :
«Senden sonra gelenlere» ifadesiyle İsrailoğulları kastedilmektedir. Onlar Firavun'un boğulacağına inanmadıklarından dolayı, Allah Teâlâ onun cesedini onlara göstermiştir.
Bazıları da şöyle demişlerdir: Hz. Musa îsrailoğullan'na Firavun'un helak olduğunu söyleyince ona inanmadılar. Bunun üzerine Allah Teâlâ da görüp, inansınlar diye Firavun'un cesedini sahile attı.
Onun yolundan gidenlere bir ibret olarak Fıravunun cesedi gösterilmiştir ve ibret olmuştur.
Allah buyuruyor ki; senden sonra gelenlere bir âyet, bir ibret olsun diye işte senin cesedini ortaya çıkarıyoruz. Cesedini çıkarıp karaya atıyoruz. Bilemiyoruz da belki yıllar yılı Firavun sisteminin eğitiminden geçmiş, Firavunun tanrılığı altında bir hayat yaşamış, kölelik ruhlarına sinmiş İsrâil oğulları tanrı bildikleri Firavunun öldüğüne inanmayacaklar, onun yıkılışına evet diyemeyeceklerdi. O ölmedi, kayboldu, ama yakında yine çıkacak, gelecek diyeceklerdi. Tıpkı şu anda bâtılı destekleyen ve bâtılın yıkılıp gidişine üzülen hak taraftarı Müslümanlar gibi. Allah onlara bizzat Firavunun cesedini gösterdi ki onun hegemonyasından kurtulduklarını kesin bilsinler ve artık ölüsünden bile korkar bir durumdan kendilerini kurtarsınlar, kıyâmete kadar insanlar anlasınlar ki Firavunlar da ölürler. Anlasınlar ki Firavunlara kulluk yapılmaz. Anlasınlar ki Firavunların yasaları uygulanmaz. Anlasınlar ki kulluk edilecek sadece Allah’tır...(BESAİRU'L-KUR'AN TEFSİRİ-Yunus:92-Ali Küçük-2003)
Müfessirler, Allah Teâlâ'nm Firavun ve kavmini helak ettiği zaman Hz. Musa'nın kendi kavmine «Firavun ve Kiptiler helak oldular» dediğini söylerler. Ancak ve daha önce gözleri korktuğundan îsrailoğulları Firavun'un azametinden ve kalplerindeki korkudan dolayı onun öldüğüne inanmadılar. Bunun üzerine Allah, denize emretti ve deniz Firavun'un leşini sahile attı. Adeta kıpkızıl ve kısa bir öküz gibiydi. îsrailoğulları onu görünce tanıdılar. Denilmiştir ki o zamandan bu yana su hiçbir cesedi kabul etmez, dışan atar. Allah Teâlâ, «Seni bedeninle yüksek bir yere atacağız» diye buyurmuştur. «Bedeninle»; yani ruhsuz bir cesed olduğun halde seni dışarıya, atacağız.
Bazı müfessirlere göre, bu hitap alay yollu bir hitaptır. Adeta ona şöyle denmiştir: «Seni kurtaracağız ve fakat bu kurtuluş sadece bedeninle olacaktır, ruhunla birlikte değil.»
Bazı müfessirler ise, «Beden» ile kastedilen, onun 'giymiş olduğu zırhdır. Firavun'un altından yapılmış ve çeşitli mücevherlerle süslenmiş bir zırhı vardı. Onunla tanınıyordu. îsrailoğulları onu zırhın içinde görünce hemen tanımışlardı.
«Senden sonra gelenlere ibret olsun diye»; yani onlar Firavun gibi bir insanın ölmeyeceğini zannettiklerinden, Allah Teâlâ onun bedenini dışarıya attı ki, onun da ölebileceği insanlar tarafından görülsün, dolayısıyla bu şüphe kalblerden kalkarak ibret alınmasına vesile olsun. Çünkü Firavun onların gözünde oldukça azametliydi. Bu yüzden alçaklığın, küçüklüğün derekesine düşmüş oldu. Artık kimse ondan korkmaz hale gelmişti.
Kadı Beyzavî «Bugün seni kurtaracağız» ifadesiyle ilgili olarak şuhu söylemektedir;
Yani kavmin düşmüş oldukları denizin derinliklerinden seni kurtaracağız, seni denizin üzerine çıkaracağız veya senin bedenini yüksek bir tepeye atacağız ki, îsrailoğulları seni görsünler. Bazıları «Nuncike» kelimesini «Nunhike» şeklinde okumuşlardır. Yani seni denizin sahiline kaydıracağız. «Bedeninle»; yani ruhtan soyunmuş ve tam veya çıplak ve elbisesiz veya zırhınla seni sahile atacağız.
Nesefî, «Su, onun sanki öküz gibi şişmiş cesedini sahile atmıştı» der. «Bedeninle» yani ruhsuz, sırf cesed olarak seni kurtaracağız veyahut, bedenin tam olduğu, hiçbir parçası kopmadığı, bozulmadığı veya beden olmaktan başka bir şey olmadığım çırılçıplak, elbiseli olduğun halde seni sahile atacağız. Öyle ki ardından kalanlara ibret olsun.
British Museum'daki ceset Fıravun'a ait değil:
Bazıları da şöyle demişlerdir: Hz. Musa îsrailoğullan'na Firavun'un helak olduğunu söyleyince ona inanmadılar. Bunun üzerine Allah Teâlâ da görüp, inansınlar diye Firavun'un cesedini sahile attı.
Onun yolundan gidenlere bir ibret olarak Fıravunun cesedi gösterilmiştir ve ibret olmuştur.
Allah buyuruyor ki; senden sonra gelenlere bir âyet, bir ibret olsun diye işte senin cesedini ortaya çıkarıyoruz. Cesedini çıkarıp karaya atıyoruz. Bilemiyoruz da belki yıllar yılı Firavun sisteminin eğitiminden geçmiş, Firavunun tanrılığı altında bir hayat yaşamış, kölelik ruhlarına sinmiş İsrâil oğulları tanrı bildikleri Firavunun öldüğüne inanmayacaklar, onun yıkılışına evet diyemeyeceklerdi. O ölmedi, kayboldu, ama yakında yine çıkacak, gelecek diyeceklerdi. Tıpkı şu anda bâtılı destekleyen ve bâtılın yıkılıp gidişine üzülen hak taraftarı Müslümanlar gibi. Allah onlara bizzat Firavunun cesedini gösterdi ki onun hegemonyasından kurtulduklarını kesin bilsinler ve artık ölüsünden bile korkar bir durumdan kendilerini kurtarsınlar, kıyâmete kadar insanlar anlasınlar ki Firavunlar da ölürler. Anlasınlar ki Firavunlara kulluk yapılmaz. Anlasınlar ki Firavunların yasaları uygulanmaz. Anlasınlar ki kulluk edilecek sadece Allah’tır...(BESAİRU'L-KUR'AN TEFSİRİ-Yunus:92-Ali Küçük-2003)
Müfessirler, Allah Teâlâ'nm Firavun ve kavmini helak ettiği zaman Hz. Musa'nın kendi kavmine «Firavun ve Kiptiler helak oldular» dediğini söylerler. Ancak ve daha önce gözleri korktuğundan îsrailoğulları Firavun'un azametinden ve kalplerindeki korkudan dolayı onun öldüğüne inanmadılar. Bunun üzerine Allah, denize emretti ve deniz Firavun'un leşini sahile attı. Adeta kıpkızıl ve kısa bir öküz gibiydi. îsrailoğulları onu görünce tanıdılar. Denilmiştir ki o zamandan bu yana su hiçbir cesedi kabul etmez, dışan atar. Allah Teâlâ, «Seni bedeninle yüksek bir yere atacağız» diye buyurmuştur. «Bedeninle»; yani ruhsuz bir cesed olduğun halde seni dışarıya, atacağız.
Bazı müfessirlere göre, bu hitap alay yollu bir hitaptır. Adeta ona şöyle denmiştir: «Seni kurtaracağız ve fakat bu kurtuluş sadece bedeninle olacaktır, ruhunla birlikte değil.»
Bazı müfessirler ise, «Beden» ile kastedilen, onun 'giymiş olduğu zırhdır. Firavun'un altından yapılmış ve çeşitli mücevherlerle süslenmiş bir zırhı vardı. Onunla tanınıyordu. îsrailoğulları onu zırhın içinde görünce hemen tanımışlardı.
«Senden sonra gelenlere ibret olsun diye»; yani onlar Firavun gibi bir insanın ölmeyeceğini zannettiklerinden, Allah Teâlâ onun bedenini dışarıya attı ki, onun da ölebileceği insanlar tarafından görülsün, dolayısıyla bu şüphe kalblerden kalkarak ibret alınmasına vesile olsun. Çünkü Firavun onların gözünde oldukça azametliydi. Bu yüzden alçaklığın, küçüklüğün derekesine düşmüş oldu. Artık kimse ondan korkmaz hale gelmişti.
Kadı Beyzavî «Bugün seni kurtaracağız» ifadesiyle ilgili olarak şuhu söylemektedir;
Yani kavmin düşmüş oldukları denizin derinliklerinden seni kurtaracağız, seni denizin üzerine çıkaracağız veya senin bedenini yüksek bir tepeye atacağız ki, îsrailoğulları seni görsünler. Bazıları «Nuncike» kelimesini «Nunhike» şeklinde okumuşlardır. Yani seni denizin sahiline kaydıracağız. «Bedeninle»; yani ruhtan soyunmuş ve tam veya çıplak ve elbisesiz veya zırhınla seni sahile atacağız.
Nesefî, «Su, onun sanki öküz gibi şişmiş cesedini sahile atmıştı» der. «Bedeninle» yani ruhsuz, sırf cesed olarak seni kurtaracağız veyahut, bedenin tam olduğu, hiçbir parçası kopmadığı, bozulmadığı veya beden olmaktan başka bir şey olmadığım çırılçıplak, elbiseli olduğun halde seni sahile atacağız. Öyle ki ardından kalanlara ibret olsun.
British Museum'daki ceset Fıravun'a ait değil:
Bazıları ise «Senden sonra gelenlere ibret olsun diye» ifadesini «Senden sonra gelen nesillere ibret olsun diye» şeklinde yorumlamışlardır.bu yoruma dayanak olarak sundukları belge bilimsel değildir.
Kur'an'da Hz. Musâ'yı takip ederken Kızıldeniz'de sular altında kalıp boğulan kişinin 2. Ramses olabileceğine ilişkin hiçbir ipucu yoktu. Firavun, Kur'an açısından bakıldığında, daha ziyade soyut bir kişilikti, Mısır'daki tanrıtanımazlığı ve despotizmi simgeliyordu, Bu nedenle, Kur'an'daki kişi pekâlâ Hz. Musâ ve Hz. Harun'un dönemlerine denk düşen herhangi bir firavun olabilirdi, ama kesinlikle 2. Ramses değil! Çünkü 2. Ramses, Hititlere karşı giriştiği Kadeş Savaşı gibi askeri ve siyasî eylemlerinden dolayı tarihçilerce son derece iyi tanınan, Hz. Musâ ve Hz. Harun ile kesinlikle dönemdaş olmayan, hayatının başı ve sonu yeterince bilinen, onlardan daha uzak ya da daha yakın döneme ait bir firavundur. En önemlisi de bu hükümdarın mumyası 1881'de Krallar Vadisi'ndeki özel mezarında bulunmuş olup, günümüzde Kahire'deki Mısır Müzesi'nde turistlere on dolar karşılığında teşhir edilmektedir.
Kur'an'da Hz. Musâ'yı takip ederken Kızıldeniz'de sular altında kalıp boğulan kişinin 2. Ramses olabileceğine ilişkin hiçbir ipucu yoktu. Firavun, Kur'an açısından bakıldığında, daha ziyade soyut bir kişilikti, Mısır'daki tanrıtanımazlığı ve despotizmi simgeliyordu, Bu nedenle, Kur'an'daki kişi pekâlâ Hz. Musâ ve Hz. Harun'un dönemlerine denk düşen herhangi bir firavun olabilirdi, ama kesinlikle 2. Ramses değil! Çünkü 2. Ramses, Hititlere karşı giriştiği Kadeş Savaşı gibi askeri ve siyasî eylemlerinden dolayı tarihçilerce son derece iyi tanınan, Hz. Musâ ve Hz. Harun ile kesinlikle dönemdaş olmayan, hayatının başı ve sonu yeterince bilinen, onlardan daha uzak ya da daha yakın döneme ait bir firavundur. En önemlisi de bu hükümdarın mumyası 1881'de Krallar Vadisi'ndeki özel mezarında bulunmuş olup, günümüzde Kahire'deki Mısır Müzesi'nde turistlere on dolar karşılığında teşhir edilmektedir.
British Museum'da da her eser o alanda uzmanlaşmış küratörlere (sergi düzenleyicisi) zimmetlenmiş durumda. Saygın İngiliz arkeologlarından Derek A. Welsby de müze envanterinde EA 32751 kod numarasıyla kayıtlı bulunan bu mumyanın 'bilimsel ve idarî hâmisi' konumundaki kişi…
Welsby'in mumya ile ilgili açıklaması:
" Bu ceset, bizim 'doğal mumya' dediğimiz türden bir arkeolojik buluntudur. Yani, bozulmaması için eski Mısırlı uzmanlar tarafından derisine ve deri altı bölümlerine herhangi bir kimyasal madde sürülmemiştir. Bütün iç organları -kurumakla birlikte- yerli yerindedir. Ancak bu durum onun bir 'mucize' olduğunu kanıtlamaz. Çünkü, gerek bizim müzemizde, gerekse dünyanın diğer pekçok müzesinde bunun gibi daha yüzlerce 'doğal mumya' mevcuttur. Doğal mumyalar, iklim koşullarının uygun olduğu her bölgede kolayca oluşabilirler. Yeni ölmüş biri kuru çöl kumlarında açılan bir mezara uzatılır ve üzeri zaman yitirilmeksizin yine aynı kuru kum ya da toprakla sıkı sıkıya kapatılır. Böylelikle vücuttaki sıvılar yüksek sıcaklıkta kısa süre içinde buharlaşır ve ceset bir tür fosile dönüşür. Benzer görünümlü doğal mumyalara Mısır'ın daha birçok çöllük bölgesinde ve Peru'nun Nazca ovasında da rastlayabilirsiniz.
Elimdeki resmî kayıtlara göre, Geç Hanedan Öncesi Dönem'e ait olan (M.Ö. 3500-3250 arası) bu ceset, Yukarı Mısır'daki Cebeleyn kasabasında yapılan resmî bir kazıda bulunmuştur. Öncelikle, kazı mahallinin Kızıldeniz'e olan aşırı uzaklığı -ki bu mesafe ortalama 300 km.'dir- bana aktardığınız iddiayı (kızıl denizde bulunan fravun) coğrafî açıdan geçersiz kılıyor.
Öte yandan, aynı kazı sırasında, mezarda cesedin ayrıcalıklı kimliğini ele verecek hiçbir özel takı, giyisi ya da işarete de rastlanmamış. Eski Mısırlılar sevdiklerini gündelik hayatta kullandıkları eşyalarla gömmeyi âdet edinmişlerdi. Altından yapılma gündelik eşya ve mücevherat, bu kültürde bütün asillerin mezarlarında mutlak surette karşılaşacağınız çok önemli sınıfsal göstergelerdir. Bizdeki mumyanın çevresinde gördüğünüz kap-kacak, onun bulunduğu mezardan çıkan orijinal eşyalarıdır. Bunlar ise gayet sıradan, o çağda avamın kullandığı türden toprak malzemelerdir. Eğer ki bu kişi kutsal metinlerde sözü edilen 'lanetlenmiş firavun' ise o halde içi ve çevresi başka insanlarca düzenlenip süslenmiş olan nizamî bir mezarda bulunmasının hiçbir mantığı yok; gelişigüzel bir biçimde bulunması daha akla ve mantığa yatkın olurdu.
Sözkonusu iddia, cesedin kimliği konusunda daha başka tutarsızlıklar da içeriyor. Bu kişinin 2. Ramses olduğunu ileri sürmek, tarihsel gerçeklerle tam anlamıyla alay etmek demek. Çünkü, Ramses 2'nin mumyalanmış bedeni Mısır'ın Krallar Vadisi'ndeki özel mezarından zaten yıllar önce bilim adamları eliyle çıkarılmıştı ve şu anda da Kahire Müzesi'nde koruma altında bulunuyor.
Bütün bu gerekçelerin ışığında, gerçekliğini araştırdığınız iddianın hiçbir tarihî ya da bilimsel geçerliliği ve tutarlılığı bulunmadığını bilmenizi isterim. Böyle bir iddiayı destekleyecek (kuranda bahsedilen fıravun olması) en küçük bir bulguya sahip olsaydık, bu mumyayı müzemiz galerilerinde
şu anki konumunda değil zaten, çok daha farklı ve görkemli koşullarda sergilerdik."
(Yeni Şafak yazarı ve araştırmacı Ali Murat Güveni n araştırma yazısından alıntıdır)
FİRAVUN'UN SESLENDİĞİ "HAMAN", GERÇEKTE KENDİSİNDEN 1100 SENE SONRA YAŞAMIŞ BİR KİŞİ MİDİR?ONUN ZAMANINDA "HAMAN" DİYE BİR KİŞİ YOK MUDUR?
Sonuçta, Eski Mısır yazıtlarında Haman’ın adının bulunması Kuran aleyhinde birtakım zorlama iddialar getirenlerin bir iddiasını daha boşa çıkarmakla kalmayıp Kuran’ın gerçekten Allah katından olduğunu da bir kez daha ortaya koyuyordu. Zira Kuran Peygamber devrinde ulaşılması ve çözülmesi mümkün olmayan bir tarihi bilgiyi mucize şeklinde bize aktarmaktaydı.
GÜNEŞİN BATTIĞI YER NERESİDİR ? GÜNEŞ KARA BALÇIKLI BİR GÖZEDE NASIL BATAR? ZULKARNEYN NEREYE GİTMİŞTİ?
Welsby'in mumya ile ilgili açıklaması:
" Bu ceset, bizim 'doğal mumya' dediğimiz türden bir arkeolojik buluntudur. Yani, bozulmaması için eski Mısırlı uzmanlar tarafından derisine ve deri altı bölümlerine herhangi bir kimyasal madde sürülmemiştir. Bütün iç organları -kurumakla birlikte- yerli yerindedir. Ancak bu durum onun bir 'mucize' olduğunu kanıtlamaz. Çünkü, gerek bizim müzemizde, gerekse dünyanın diğer pekçok müzesinde bunun gibi daha yüzlerce 'doğal mumya' mevcuttur. Doğal mumyalar, iklim koşullarının uygun olduğu her bölgede kolayca oluşabilirler. Yeni ölmüş biri kuru çöl kumlarında açılan bir mezara uzatılır ve üzeri zaman yitirilmeksizin yine aynı kuru kum ya da toprakla sıkı sıkıya kapatılır. Böylelikle vücuttaki sıvılar yüksek sıcaklıkta kısa süre içinde buharlaşır ve ceset bir tür fosile dönüşür. Benzer görünümlü doğal mumyalara Mısır'ın daha birçok çöllük bölgesinde ve Peru'nun Nazca ovasında da rastlayabilirsiniz.
Elimdeki resmî kayıtlara göre, Geç Hanedan Öncesi Dönem'e ait olan (M.Ö. 3500-3250 arası) bu ceset, Yukarı Mısır'daki Cebeleyn kasabasında yapılan resmî bir kazıda bulunmuştur. Öncelikle, kazı mahallinin Kızıldeniz'e olan aşırı uzaklığı -ki bu mesafe ortalama 300 km.'dir- bana aktardığınız iddiayı (kızıl denizde bulunan fravun) coğrafî açıdan geçersiz kılıyor.
Öte yandan, aynı kazı sırasında, mezarda cesedin ayrıcalıklı kimliğini ele verecek hiçbir özel takı, giyisi ya da işarete de rastlanmamış. Eski Mısırlılar sevdiklerini gündelik hayatta kullandıkları eşyalarla gömmeyi âdet edinmişlerdi. Altından yapılma gündelik eşya ve mücevherat, bu kültürde bütün asillerin mezarlarında mutlak surette karşılaşacağınız çok önemli sınıfsal göstergelerdir. Bizdeki mumyanın çevresinde gördüğünüz kap-kacak, onun bulunduğu mezardan çıkan orijinal eşyalarıdır. Bunlar ise gayet sıradan, o çağda avamın kullandığı türden toprak malzemelerdir. Eğer ki bu kişi kutsal metinlerde sözü edilen 'lanetlenmiş firavun' ise o halde içi ve çevresi başka insanlarca düzenlenip süslenmiş olan nizamî bir mezarda bulunmasının hiçbir mantığı yok; gelişigüzel bir biçimde bulunması daha akla ve mantığa yatkın olurdu.
Sözkonusu iddia, cesedin kimliği konusunda daha başka tutarsızlıklar da içeriyor. Bu kişinin 2. Ramses olduğunu ileri sürmek, tarihsel gerçeklerle tam anlamıyla alay etmek demek. Çünkü, Ramses 2'nin mumyalanmış bedeni Mısır'ın Krallar Vadisi'ndeki özel mezarından zaten yıllar önce bilim adamları eliyle çıkarılmıştı ve şu anda da Kahire Müzesi'nde koruma altında bulunuyor.
Bütün bu gerekçelerin ışığında, gerçekliğini araştırdığınız iddianın hiçbir tarihî ya da bilimsel geçerliliği ve tutarlılığı bulunmadığını bilmenizi isterim. Böyle bir iddiayı destekleyecek (kuranda bahsedilen fıravun olması) en küçük bir bulguya sahip olsaydık, bu mumyayı müzemiz galerilerinde
şu anki konumunda değil zaten, çok daha farklı ve görkemli koşullarda sergilerdik."
(Yeni Şafak yazarı ve araştırmacı Ali Murat Güveni n araştırma yazısından alıntıdır)
FİRAVUN'UN SESLENDİĞİ "HAMAN", GERÇEKTE KENDİSİNDEN 1100 SENE SONRA YAŞAMIŞ BİR KİŞİ MİDİR?ONUN ZAMANINDA "HAMAN" DİYE BİR KİŞİ YOK MUDUR?
İdianın gücü: Orta
İddia:Kuran tarihsel bilgiyi yanlış veriyor. Tevrat’ta Hz. Musa’nın hayatını anlatan bölümde, Haman’ın adı hiç geçmez. Fakat Haman ismi İncil’de, Hz. Musa’dan yaklaşık 1100 sene sonra yaşamış ve Yahudiler’e zulmetmiş bir Babil kralının yardımcısı olarak geçmektedir.
Ayet:
Firavun dedi ki: “Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa’nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum.” (Kasas Suresi, 38)
Cevap:
Mısır hiyeroglifinin bundan yaklaşık 200 yıl önce çözülüp, Eski Mısır yazıtlarında “Haman” isminin bulunmasıyla ortaya çıkmıştır. O zamana kadar Eski Mısır dilinde yazılmış kitabeler ve yazılar okunamıyordu. Eski Mısır dili hiyeroglifti ve çağlar boyunca bu dil varlığını sürdürdü. Fakat MS. 2. ve MS. 3. yüzyılda Hıristiyanlığın yayılması ve kültürel etkisiyle Mısır, dinini olduğu gibi dilini de unuttu, yazılarda hiyeroglif kullanımı azaldı ve sona erdi. Hiyeroglif yazısının kullanıldığı bilinen en son tarih MS. 394 yılına ait bir kitabedir. Bundan sonra bu dil unutuldu ve bu dilde yazılmış yazıları okuyabilen ve anlayabilen kimse kalmadı. Ta ki bundan yaklaşık iki yüzyıl öncesine dek. Eski Mısır hiyeroglifi 1799 yılında, Rosetta Stone adı verilen MÖ. 196 tarihine ait bir kitabenin bulunmasıyla çözüldü. Bu tabletin özelliği üç farklı yazıyla yazılmış olmasıydı: hiyeroglif, demotik (hiyeroglifin el yazısı şekli) ve Yunanca. Yunanca metinin de yardımıyla tabletteki Eski Mısır yazısı çözülmeye çalışıldı. Tabletin tüm çözümü, Jean-Françoise Champollion adlı bir Fransız tarafından tamamlandı. Böylece unutulan bir dil ve bu dilin anlattığı tarih aydınlanmış oldu. Bu sayede Eski Mısır uygarlığı, onların dinleri ve sosyal yaşantıları hakkında birçok şey öğrenildi.
Hiyeroglifin çözümüyle konumuzu da ilgilendiren çok önemli bir bilgiye daha erişilmiş oldu: “Haman” ismi gerçekten de Mısır yazıtlarında geçiyordu. Viyana’daki Hof Müzesi’nde bulunan bir anıt üzerinde bu isimden söz ediliyordu. Aynı yazıtta Haman’ın Firavun’a olan yakınlığı da vurgulanıyordu. (Walter Wreszinski, Aegyptische Inschriften aus dem K.K. Hof Museum in Wien, 1906, J C Hinrichsche Buchhandlung)
Tüm yazıtlara dayanılarak hazırlanan, “Yeni Krallıktaki Kişiler” sözlüğünde ise Haman’dan “Taş ocaklarında çalışanların başı” olarak bahsedilmektedir. (Hermann Ranke, Die Ägyptischen Personennamen, Verzeichnis der Namen, Verlag Von J J Augustin in Glückstadt, Band I,1935, Band II, 1952) Gerçekten de ortaya çıkan sonuç müthiş bir gerçeği ifade ediyordu. Haman Kuran’a karşı çıkanların aksine aynen Kuran’da geçtiği gibi Hz. Musa zamanında Mısır’da yaşayan bir kişiydi ve Kuran’da bahsedildiği gibi o Firavun’a yakın ve inşaat işleriyle ilgili bir kişiydi.
Nitekim Kuran’da, Firavun’un kule yapma işini Haman’dan istemesini aktaran ayet de bu arkeolojik bulguyla tam bir mutabakat içindeydi.
Ayet:
Firavun dedi ki: “Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa’nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum.” (Kasas Suresi, 38)
Cevap:
Mısır hiyeroglifinin bundan yaklaşık 200 yıl önce çözülüp, Eski Mısır yazıtlarında “Haman” isminin bulunmasıyla ortaya çıkmıştır. O zamana kadar Eski Mısır dilinde yazılmış kitabeler ve yazılar okunamıyordu. Eski Mısır dili hiyeroglifti ve çağlar boyunca bu dil varlığını sürdürdü. Fakat MS. 2. ve MS. 3. yüzyılda Hıristiyanlığın yayılması ve kültürel etkisiyle Mısır, dinini olduğu gibi dilini de unuttu, yazılarda hiyeroglif kullanımı azaldı ve sona erdi. Hiyeroglif yazısının kullanıldığı bilinen en son tarih MS. 394 yılına ait bir kitabedir. Bundan sonra bu dil unutuldu ve bu dilde yazılmış yazıları okuyabilen ve anlayabilen kimse kalmadı. Ta ki bundan yaklaşık iki yüzyıl öncesine dek. Eski Mısır hiyeroglifi 1799 yılında, Rosetta Stone adı verilen MÖ. 196 tarihine ait bir kitabenin bulunmasıyla çözüldü. Bu tabletin özelliği üç farklı yazıyla yazılmış olmasıydı: hiyeroglif, demotik (hiyeroglifin el yazısı şekli) ve Yunanca. Yunanca metinin de yardımıyla tabletteki Eski Mısır yazısı çözülmeye çalışıldı. Tabletin tüm çözümü, Jean-Françoise Champollion adlı bir Fransız tarafından tamamlandı. Böylece unutulan bir dil ve bu dilin anlattığı tarih aydınlanmış oldu. Bu sayede Eski Mısır uygarlığı, onların dinleri ve sosyal yaşantıları hakkında birçok şey öğrenildi.
Hiyeroglifin çözümüyle konumuzu da ilgilendiren çok önemli bir bilgiye daha erişilmiş oldu: “Haman” ismi gerçekten de Mısır yazıtlarında geçiyordu. Viyana’daki Hof Müzesi’nde bulunan bir anıt üzerinde bu isimden söz ediliyordu. Aynı yazıtta Haman’ın Firavun’a olan yakınlığı da vurgulanıyordu. (Walter Wreszinski, Aegyptische Inschriften aus dem K.K. Hof Museum in Wien, 1906, J C Hinrichsche Buchhandlung)
Tüm yazıtlara dayanılarak hazırlanan, “Yeni Krallıktaki Kişiler” sözlüğünde ise Haman’dan “Taş ocaklarında çalışanların başı” olarak bahsedilmektedir. (Hermann Ranke, Die Ägyptischen Personennamen, Verzeichnis der Namen, Verlag Von J J Augustin in Glückstadt, Band I,1935, Band II, 1952) Gerçekten de ortaya çıkan sonuç müthiş bir gerçeği ifade ediyordu. Haman Kuran’a karşı çıkanların aksine aynen Kuran’da geçtiği gibi Hz. Musa zamanında Mısır’da yaşayan bir kişiydi ve Kuran’da bahsedildiği gibi o Firavun’a yakın ve inşaat işleriyle ilgili bir kişiydi.
Nitekim Kuran’da, Firavun’un kule yapma işini Haman’dan istemesini aktaran ayet de bu arkeolojik bulguyla tam bir mutabakat içindeydi.
Sonuçta, Eski Mısır yazıtlarında Haman’ın adının bulunması Kuran aleyhinde birtakım zorlama iddialar getirenlerin bir iddiasını daha boşa çıkarmakla kalmayıp Kuran’ın gerçekten Allah katından olduğunu da bir kez daha ortaya koyuyordu. Zira Kuran Peygamber devrinde ulaşılması ve çözülmesi mümkün olmayan bir tarihi bilgiyi mucize şeklinde bize aktarmaktaydı.
GÜNEŞİN BATTIĞI YER NERESİDİR ? GÜNEŞ KARA BALÇIKLI BİR GÖZEDE NASIL BATAR? ZULKARNEYN NEREYE GİTMİŞTİ?
Bknz:
http://ayetlerden.blogspot.com.tr/p/iman-ve-inac-sistemi.html
SUÇU OLMAYAN ÇOCUĞUN ÖLDÜRÜLMESİ ZULÜM DEĞİL Mİ?
İddia:
Enbiya suresindeki ayette Allah’ın dışında tapılanlar ve onlara tapanların cehennem odunu olduğu bildirilmektedir. Yine başka ayetlerde Hıristiyanların Hz. İsa’yı ilah edindikleri de söylenmektedir. Bu iki anlatım arasında bir çelişki yok mu ve bu ayetlere göre Hz. İsa’nın da cehenneme gitmesi gerekmez mi?
Ayetler:
Enbiya/98- Gerçekten siz de, Allah'ın dışında taptıklarınız da cehennemin odunusunuz, siz ona varacaksınız.
Enbiya/99- Eğer onlar (gerçek) ilahlar olsalardı, ona girmeyeceklerdi. Oysa onların tümü içinde temelli kalıcıdırlar.
Enbiya/100- Orda kendileri için, 'kemikleri çatırdatan inlemeler' vardır. Onlar orda işitmezler de.
Enbiya/101- Ama bizden kendilerine güzellik geçmiş bulunanlar; işte onlar, ondan uzaklaştırılmışlardır.
Cevap :
98. ayette Allah dışında başka ilahlar edinenler ve taptıklarının hepsinin cehennem odunu olduğu açıkça söylenmektedir. Kendisine putları, insanları yada başka varlıkları put edinenler cehennemde yanacaktır. Fakata bazı peygamberleri de insanlar ilahlaştırmış ve onlara tapmışlardır.
Allah onların durumunu ayetin akışında, 101. ayette açıklamaktadır. Bu tapılanlar için Allah’tan bir güzellik geçilen yani hidayet sahibi olanlar, bu ateşten uzaklaştırılacaklardır. Hz. İsa ve onun gibi diğer salih olan kişiler kendilerine Allah’ın sıfatlarının verilmesinden ve tapınılmasından masumdurlar. Onların bir sorumluluğu yoktur. Allah işte onları cehenneme gideceklerin dışında tutmaktadır.
İddia: İsrailliler üstün müdür ?
Ayet:
Ve andolsun ki biz, İsrailoğullarına kitap ve hüküm ve peygamberlik verdik ve onları, temiz şeylerle rızıklandırdık ve âlemlere üstün ettik.Casiye:16
SUÇU OLMAYAN ÇOCUĞUN ÖLDÜRÜLMESİ ZULÜM DEĞİL Mİ?
İddianın gücü: Zayıf
İddia:
Hiçbir suçu olmayan bir çocugu, ilerde anne-babasına karşi kötü davranma ihtimali nedeniyle öldürmek ne derece haklı bir gerekçedir?
İddia:
Hiçbir suçu olmayan bir çocugu, ilerde anne-babasına karşi kötü davranma ihtimali nedeniyle öldürmek ne derece haklı bir gerekçedir?
Ayet:
Çocuğa gelince: Anası, babası inanmış kimseler. Bu çocuğun, onları azgınlığa ve kâfirliğe sevketmesinden korktuk da öldürdük.Kehf: 80
Cevap :
Bu söz Allah'a ait değil, bir rivayete göre Hızır (A.S)ya aittir.Önceki ayetlerle birlikte ele alındığında durum açıktır.
HZ .İSA CEHENNEME
Mİ GİDECEK?
İddianın gücü: Zayıfİddia:
Enbiya suresindeki ayette Allah’ın dışında tapılanlar ve onlara tapanların cehennem odunu olduğu bildirilmektedir. Yine başka ayetlerde Hıristiyanların Hz. İsa’yı ilah edindikleri de söylenmektedir. Bu iki anlatım arasında bir çelişki yok mu ve bu ayetlere göre Hz. İsa’nın da cehenneme gitmesi gerekmez mi?
Ayetler:
Enbiya/98- Gerçekten siz de, Allah'ın dışında taptıklarınız da cehennemin odunusunuz, siz ona varacaksınız.
Enbiya/99- Eğer onlar (gerçek) ilahlar olsalardı, ona girmeyeceklerdi. Oysa onların tümü içinde temelli kalıcıdırlar.
Enbiya/100- Orda kendileri için, 'kemikleri çatırdatan inlemeler' vardır. Onlar orda işitmezler de.
Enbiya/101- Ama bizden kendilerine güzellik geçmiş bulunanlar; işte onlar, ondan uzaklaştırılmışlardır.
Cevap :
98. ayette Allah dışında başka ilahlar edinenler ve taptıklarının hepsinin cehennem odunu olduğu açıkça söylenmektedir. Kendisine putları, insanları yada başka varlıkları put edinenler cehennemde yanacaktır. Fakata bazı peygamberleri de insanlar ilahlaştırmış ve onlara tapmışlardır.
Allah onların durumunu ayetin akışında, 101. ayette açıklamaktadır. Bu tapılanlar için Allah’tan bir güzellik geçilen yani hidayet sahibi olanlar, bu ateşten uzaklaştırılacaklardır. Hz. İsa ve onun gibi diğer salih olan kişiler kendilerine Allah’ın sıfatlarının verilmesinden ve tapınılmasından masumdurlar. Onların bir sorumluluğu yoktur. Allah işte onları cehenneme gideceklerin dışında tutmaktadır.
YAHUDİLER ÜSTÜN IRK MIDIR?
İddianın gücü: Zayıfİddia: İsrailliler üstün müdür ?
Ayet:
Ve andolsun ki biz, İsrailoğullarına kitap ve hüküm ve peygamberlik verdik ve onları, temiz şeylerle rızıklandırdık ve âlemlere üstün ettik.Casiye:16
Din hususunda onlara apaçık deliller verdik. Fakat onlar, kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki çekememezlik ve düşmanlık yüzünden ayrılığa düştüler. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düştükleri şeylerde, kıyamet günü aralarında hükmedecektir.Casiye:17
Ey İsrailoğulları! Sizin üzerinize en’am ettiğim o ni’metimi hatırlayın. Ve muhakkak ki Ben, sizi âlemlere üstün kıldım.Bakara:47
Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar) cümle âleme üstün kılmış olduğumu hatırlayın.Bakar:122
Ey insanlar! Muhakkak ki Biz, sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Ve sizi milletler ve kabileler kıldık ki, birbirinizi (soyunuzu, babalarınızı) tanıyasınız. Muhakkak ki Allah’ın indinde en çok kerim olanınız (ikram olunanınız, en şerefli olanınız), (ırk ya da soy olarak değil) en çok takva sahibi olanınızdır. Muhakkak ki Allah, en iyi bilen ve haberdar olandır.Hucurat:13
Cevap:
Üstünlük onlara verilen manevi sorumluluk idi. Hak din onlara gönderilmiş(Hz.İbrahim, Hz.Musa vb.), onu tebliğ edip yayarak maddi ve manevi üstünlük sağlayacaklarına zamanla ilahi dini bozmuşlar dolayısı ile üstünlüklerini de kaybetmişlerdir.
İddianın gücü: Zayıf
İddia:Ayetler çelişkili
Ayetler:
"Hani Musa ile kırk gece vaadleşmiştik." (Bakara: 2/51)
"Musa ile otuz gece vaadleştik ve ona bir on gece daha kattık." (A'raf: 7/142)
Cevap:
Bu âyetlerde Cenab-ı Hak, Musa ile vaadleşmeyi birinde kırk diğerinde ise otuz gün olarak vermektedir. İki rakam birbirini tutmadığı için sanki bir tenakuz varmış gibi görülmektedir. A'raf suresindeki ayette Allah 30 gün vadediyor ve ona 10 gün daha ilave ederek toplam 40 da istikrar buluyor. Hâlbuki Bakara suresindeki ayet ise istikrar bulmuş olan bu adedi bize bildirmektedir.